Kazasız belasız fakat benim için pek yorucu olan bir deniz yolculuğundan sonra nihayet limana geldik. Sandal karaya yanaşır yanaşmaz ufak tefek eşyamı bizzat yüklendim ve kaynaşan halkı yararak, önünde bir tabela asılı duran ve karşıma ilk çıkan mütevazı bir binaya girdim. Bir oda istedim. Otelin hi..
İran'ın Isfahan şehrinde adaleti ile ün salmış, merhameti dillerde dolanan bir Şah yaşardı. Bu Şah'ın en yakın arkadaşı Ermeni bir Keşiş'ti. Her şeyi dört dörtlük olan bu Şah'ın tek eksiği, bir çocuğu olmamasıydı. Ne yapıp ettiyse de bir çocuk sahibi olamamıştı. Bunun üzüntüsü her geçen gün onu yiyi..
Perde I(Perde açılınca kenarı sokağa bakan bir oda görünür. Zekiye, Arnavutluk'a özgü düzgün giysisiyle mindere uzanmış, elinde bir kitap, önünde bir mum. İslâm Bey de sokakta gezinir.)Ürün Adı: Vatan Yahut SilistreÜrün Kodu: 9786257818322Yazar: Namık KemalBasım Yılı: 2020Kapak Türü: Karton KapakSay..
Bir kadehle bizi sâki gaman âzâd eylediŞâd olsun gönlü anın gönlümü şâd eylediBende idi bunca yıllar kaddine serv-i revânDoğrulukla kulluk ettiğiyçün âzâd eylediHusrev-i hûbân eden sen dilber-i şîrîn-lebiBîsütûn-i aşk içinde beni Ferhâd eylediOd ile korkutma vâ'iz bizi kim lâ'l-i NigârCânımız bizüm ..
Noter Utterson, kırk yılda bir olsun gülümsemeyen, ters yüzlü, söyleşisi soğuk olduğu denli kıt, tutuk bir adamdı. Pek duygulu değildi; zayıf yapılı, uzun boylu, donuk yüzlüydü. Ama bezgin görünmesine karşın yine de sevimli bir görünüşü vardı. Eş dost toplantılarında, hele şarap da sevdiği şaraplard..
1300 yılında haziran ve temmuz ayları çok güzeldi. Hava alışılmışın dışında. Mart tam ilkbahar hoşluğunda geçmişken nisan ve hatta mayıs aylarında sanki kış yaşanıyordu. İstanbul'da haziran ve hele temmuz, diğer seneler yaz aylarından sayılsa da bu sene sanki bahar mevsimi bu iki aya atlamıştı. Hava..
Hiçbir sanatçı, bir günün yirmi dört saati boyunca yaratıcı değildir; büyük ve kalıcı olacak işlerini yalnızca ilham gelen o nadir anlarda üretmeyi başarır. Tüm zamanların en iyi yazarı ve oyuncusu olarak takdir edebileceğimiz tarihin kendisi bile, kesinlikle her daim yaratıcı olmamıştır. Goethe'nin..
Bahar günleri, bu köhne dünyanın gençlik neşesinin sabahıdır. Ki bahar gelince toprağın her tarafı baştan aşağı tazelenerek “yuhyil arza ba‘de mevtihe” sırrı ortaya çıkar. O kuru kuru ağaçlar, mahşere tesadüf etmiş, dirilen insanlar gibi, yeniden hayat bulmaya başlar. O zaman tazeliklerine dikkat ed..
Gülnihal - Güzel kızım! Tekrar söylüyorum: Muhtar Bey canını korusun. Korumazsa başına kötü şeyler gelir. Vallahi gelir. Billahi gelir! İsmet - Neler söylüyorsun kadın, yoksa çıldırdın mı? Ben, daha dün konaktaydım. Hanımefendi gayet iyiydi ve ferahlık yüzünden akıyordu. Dudakları tebessümle aydınla..
On, on beş sene evvel, bir tatil haftasını geçirmek için Bursa'ya gitmiştim. Üç dört saatlik hazin, kirli, eğlencesiz bir vapur seyahatinden sonra, ovalar içinde iri bir tırtıl ağırlığıyla sürüklenen ufak bir şimendifer, beni aynı günün akşamında, karanlık bir duvar gibi semalara kadar yükselen Keşi..
455 yılının güzel bir haziran günü Circus Maximus'ta iki uzun Herul ile sürü hâlindeki Hyrkanyalı yaban domuzları arasındaki savaş kanlı bir sona ermiş, öğleden sonra saat üç civarı alandaki binlerce seyircide huzursuzluk baş göstermişti. İlk başta sadece imparatorun mevkiine yakın oturanlar fark et..
Madam vauquer, genç kızlığında da Coflens ismini taşıyan ve Paris'te, Quartier-Latin ile Saint-Marcel arasındaki Yeni Saint-Genevieve Sokağı'nda, orta tabakadan insanlara has bir pansiyonu kırk yıldır çalıştıran bir kadındır. Vauquer Evi adıyla anılan bu pansiyon, insanları genç, yaşlı ayırdetmeden ..
Felâtun Bey'i tanır mısınız? Hani şu Mustafa Merakî Efendizâde Felâtun Bey! Galiba tanıyamadınız. Kendisi pek tanınacak biridir. Mustafa Merakî Efendi Tophane'nin Beyoğlu'na yakınca bir mahallesinde oturur. Oturduğu mahalleyi açıkça söylemek pek münasip olmaz, anladınız ya! Şimdilik bu kadarıyla kif..
Ben bu korkuyu yarım asır önce, şehirde yarı yarıya kaplamış yaygın bir durumda, görüp yaşadım. Çocuklar, hem gittikleri mektebin hocasından, hem de başka bir mektebin hocası olduğunu bildiği kişiden korkardı. Bana öyle geliyor ki her mektebin kalfasından, kapıcısından, amincibaşısından da... Anneni..
Salonda, bahçedekilerin kahkahaları işitilebiliyordu. Süreyya canı sıkılanlara özgü bir tahammülsüzlükle, “Çılgın kız!” diye söylendi. Balkona açılan büyük kapıdan parmaklığa dayanmış, dışarıya baktığı görülen karısı dönüp, “Ama bu gece hava ne güzel!” dedi. Bu nisan gününün saat on birde başlayan y..
Cabi Efendi, öyle her ihtiyar gibi, sabahtan akşama kadar evinde pineklemezdi. Vakıa yine ciddi bir işe elini sürmez: “Yiyeceğim var, içeceğim var! İş benim neme gerek?” derdi. Ama her sabah güneş doğmadan kendini sokağa atardı.Yegâne merakı “dünyanın ahvalini” tetkikti! “Okuryazar” güruhundandı. Fa..
Altı yaşımdayken, ilk çağ ormanları hakkındaki “doğadan Gerçek Hikayeler” adlı bir kitapta muhteşem bir resim görmüştüm. Bir hayvanı yutmak üzere olan bir boa yılanının resmiydi. İşte, resmin bir kopyası yukarıda.Kitapta şöyle yazıyordu: “Boa yılanları avlarını çiğnemeden, bütün olarak yutarlar. Son..
Yumuşak yaz esintisi sekoyaların arasından geçerken hışırtılar çıkarır ve Yabani- Su deresi yosunlu taşların üzerinde tatlı kadansları dalgalandırır. Güneş ışığında kelebekler var ve her yerden arıların uykulu uğultusu duyuluyor. Çok sessiz ve huzurlu, burada oturuyorum ve düşünüyorum, ama aynı zama..
“Zerdüşt otuz yaşında yurdunu ve yurdunun gölünü bırakıp dağlara çıktı. Orada ruhunun ve yalnızlığının tadının çıkardı ve on yıl boyunca bundan bıkmadı. Ama sonunda gönlünde değişme oldu, ve bir sabah tanla kalktı, güneşin karşısına geçti ve ona şöyle dedi: “Ey ulu yıldız! Aydınlattıkların olmasaydı..
Aksaray'da, ufacık bir oda... Gösterişli değil ama pek temiz döşenmiş bir odada, yüzünde bir güzellik ve cazibenin harabeleri görülen elli elli beş yaşlarında bir kadın minder üstüne oturup bir şey dikiyordu. Gözü dikişte, eli iğnede, ama zihni başka yerde olup bir şey düşünüyor ve düşündükçe hüzünl..
Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır. Aradan aylar geçtiği halde bir türlü bu tesirden kurtulamadım. Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif Efendi'nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessü..
Sevgili okuyucum, o gece, benzerini ancak gençken yaşayabileceğiniz enfes bir geceydi. Gökyüzü o kadar parlak ve yıldızlarla doluydu ki, insan başını kaldırıp göğe bakınca huysuz ve kaprisli insanların böyle güzel bir gökyüzü altında yaşayabileceğine inanamıyordu. Bu da gençlik dolu bir sorudur sevg..
Veramın meydanı açlığı engelleyen ve hayatın temel ihtiyaçlarını karşılayan birkaç küçük fırın, kasap, attar, iki kahvehane ve bir kuaför salonundan oluşuyordu. Meydan ve insanları yakıcı güneş altında, yarı yarıya yanmış ve kızarmış bir halde gün batımının ilk esintisini ve gecenin serinliğini arzu..
Öğleden evvel saat on birde Kadıköy'ünden Köprü'ye hareket eden vapurun güvertesinde iki genç yan yana oturmuş konuşuyorlardı. Deniz tarafında bulunanı şişmanca, açık kumral saçlı, beyaz yüzlü bir delikanlı idi. Bağa bir gözlüğün altında daima yarı kapalı gibi duran ve eşya üzerinde ağır ağır dolaşa..
Bundan 30-40 yıl önce Moskova'daki Devlet Tiyatrosunun duvarlarında birdenbire büyük çatlaklar meydana geldiği görülmüş. Temelden çatıya kadar yükselen bu çatlaklar, bütün binanın ansızın yıkılıp içindekiler ile çevresindekileri ezme tehlikesini ortaya çıkarmış. Mühendisler gelip çatlakların sebeple..
Karanlık Ladin Ormanından geçen buz tutmuş nehre doğru kaşlarını çatmış bakıyordu. Az önce esen rüzgârın beyaz buzdan giysilerini çıkardığı ağaçlar, giderek azalan ışıkta, kara ve uğursuz biçimde birbirlerine doğru eğilmiş gibiydiler. Tüm diyarda derin bir sessizlik vardı. Her yerde donuk bir hava h..
Savaştan on yıl önce, Riviera'da, kaldığım küçük pansiyonda bir masaya oturmuştum.Masamızda hararetli bir tartışma vardı. Bu, anlaşılmayan bir şekilde sertleşerek karşılıklı nefrete dönüşen bir tartışmaydı. Çoğu insanın kıyaslama gücü körelmiştir. Onlara doğrudan dokunmayan, herhangi bir zorlamayla ..
Malumdur ki insan eğlencesiz yaşayamaz. Bendeniz gibi fıtratan inzivayı sevenler için ise okuma veya yazmadan iyi eğlence olamaz. Şu kadar ki bu türden uğraş ve hususuyla ciddi olunca yorgunluğuna dayanmak olası değildir. Bu hâlde yorgunluğu az, eğlencesi çok meşguliyetler aramak tabiidir. İşte şu i..
Bir nevi ba'sü ba'd-el-mevte mazhar olan İkdam'ın sanat ve edebiyat sütunlarına bakmak vazifesini üzerine almış olmaktan utanıyorum. Bu utanç edebiyatı yüz kızartıcı bir meşgale telâkki ettiğimden ileri gelmiyor. Zira bilirim ki İngiliz milleti, Hint mülkünden ziyade Shakespeare'iyle mağrurdur; bili..
Hasta bir adamım ben. Hınç dolu, çekici olmayan bir adamım. Karaciğerimden hastayım. Ne hastalığım hakkında birşey biliyorum ne de dermanımın neyde olduğunu. Tıbba ve doktorla saygı duymakla beraber hiç doktora başvurmadım bunun için. Ayrıca tıbba saygı duyacak kadar batıl inançlarım var (batıl inan..
İstasyondan kalkıp vilayet merkezine giden kamyon, iki saat kadar sarstıktan sonra, beni gideceğim köye ayrılan yolun başında bıraktı. İki adım bile atacak halim yoktu. Çantamı yanıma koyarak, kenarlarından otlar fırlayan bir taşın üstüne oturdum. Kafamdaki uğultuyu dinlemeğe başladım.Asfalt Yol hik..
Aşktan dava kılan kişi hiç anmaya hırs u hevâAşk evine girenlere ayruk ne meyl ü ne vefaGerçek âşık olan kişi anmaya dünya ahiretÂşık değildir ol kişi yürüye izzeti kovaÜrün Adı: İşitin Ey Yârenler - Yunus Emre’Den Seçme ŞiirlerÜrün Kodu: 9786050632095Yazar: Basım Yılı: 2020Kapak Türü: Karton KapakS..
Lokomotifin düdüğü kısık kısık öttü; Semmering'e varılmıştı. Kara vagonlar, tepelerin gümüşe çalan gölgelerinde bir dakika mola verirken birkaç insanı dışarı attı ve diğer birkaçını da yutuverdi. Sinirli sesler bir o tarafa bir bu tarafa gidip geldi, sonra tekrar makinenin ön kısmından düdüğün kısık..
Hükümdar olmak için gereken bütün özelliklerle donatılmış İngiltere kralı VIII. Henry ile saygıdeğer Kastilya prensi Charles arasında ufak tefek anlaşmazlıklar olmuştu, bu yüzden kralın elçisi vasfıyla aralarındaki meseleleri görüşmek ve çözmek için Flandra'ya gönderilmiştim. Yanıma da refakatçi ola..
“Dün Odamı Ayırdılar. Müdür yardımcısının söz verdiği gibi şimdi bütün tedavilerimi olursam, haftaya özgür kalacak mıyım? Hasta mıydım ki? Bir yıl boyunca ne kadar yalvarıp kâğıt ve kalem istediysem de kimse bu yalvarışlarıma kulak asmadı. Sürekli kendi kendime elime kâğıt kalem geçirirsem yazacak p..
Rusya kumpanyasının Batum'dan gelen bir vapuru Tophane'nin önüne yanaştığı zaman denizin üzerinde sabırsızlıkla bekleyen birkaç kişi, sandallardan vapurun içine doğru atılmışlardı. Bunlardan biri uzun boylu, geniş omuzlu, seyrek siyah bıyıklı, etekleri ayaklarına kadar uzun, beli oldukça dar bir Çer..